ÖZÜ ÜZEN SAĞLIKSIZ SÖZ EBELİĞİ

Şeyhülekber’e göre, nefsâniyet bağlamında üç temel hastalıktan ilki sözlerde, ikincisi fiillerde, üçüncüsü hallerde ortaya çıkar. Söz hastalıklarının ilki, doğru söze tapınırcasına bağlanmak! Söz hastalıklarının en berbatlarından biridir bu! Bunun devâsı, doğru sözün söyleneceği yeri bilmektir! Gıybet de genelde doğru bir şeyi söylemektir. Lâf taşımak da öyledir ama, bunlar yasaklanmıştır. Kalabalık içinde doğruyu öğütlemek doğru fakat şaşkınlık ve taşkınlıktır. İnsanları kıracak gücendirecek, zor durumda bırakarak yalana dolana inkâra sevk edebilecek kalın odunsu tarz ve tavırlardan arınmak, sağlıklı söz söyleme sanatının ilk şartı olsa gerek!
Söz hastalıklarının ikincisi, salt merak dürtüsüyle gereksiz yere insanların ne yapıp ettiklerini, gelenlerini gidenlerini sorup soruşturmak da bir söz ebeliği hastalığıdır! Bu hastalığın ilacı, yolculuktan dönerken geceleyin evine gitmeyen ve arkadaşlarına da bunu yasaklayan Peygambere uymaktır! Hazreti Peygamber şöyle buyurur: Kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri bırakması, onun müslümanlığının güzelliğindendir. Bu sârî hastalık o kadar bulaşık ve yalaşık bir illet ki, boş gezenin boş kalfası insanların bayatlayan hayatı, gereksiz geyiklemelerle geçiyor yazık! Söz gelimi şu, nassın, sen nassın (nasılsın, sen nasılsın?), daha nasılsın? Aaa! Şu şeyin ne güzelmiş, pek yakışmış sana! Oooo! Bu ne harika çocuk! Al senin olsun! Yoooo! Olmaz valla olmaz, bu sana ve buraya yakışmış! Tamam bunlar burda kalsın, ben gelirim sana! Lâfı mı olur bunların? Hepsi fedâ olsun sana ayol! gibi geyiklemeler de yiğir yiğir rüküşlük kokan söz ve hal hastalığıdır! Bu tür rüküşlük ve rekâketler hep olmuş, halen de çok oluyor maalesef yazık! Her gün en azından kırk defa, yalan yanlış algılara yol açar bu tür geyiklemeler! Bu lâf ebeliği fasıllarında, illâki zuhûr eden, hatta fırtan, nassın (nasılsın)ın cevabı, çok şükür elhamdülillâh, hep beraber iyi olalım inşallah olmalıdır!
Söz hastalıklarının üçüncüsü, dolaylı ya da dolaysız olarak, açık açık doğrudan veya îmâ ile yapılan edilen bir iyiliği başa kakmak! Yapılan edilen hayır ve hasenâtı seyyiâta, iyiliği kötülüğe dönüştüren çok berbat bir durum bu! Karacoğlan şöyle çözer bu bahsi: Mecliste ārif ol kelâmı dinle/ El iki söylerse sen birin söyle/ Elinden geldikçe sen iyilik eyle/ Hatıra dokunup yıkıcı olma! Dokunur hatıra kendisin bilmez/ Asilzâdelerden hiç kemlik gelmez/ Sen iyilik et, o zâyi olmaz/ Darılıb da başa kakıcı olma!
Dördüncüsü, iki yavrusundan birini biraz fazla kollayan bir kimseye, az kollanan yavrunun da hazır bulunduğu bir ortamda: Bunun günahı ne? dercesine patavatsızlık etmek münâsib değildir! Böylesi durumlarda, adam adama birebir beraberken: Niye adalet etmiyorsun, gerekçen ne? diye sorsa bile sovuk ya da savık bir süâl olabilir bu. Uyarmak, âdil olmaya çağırmak eyvallah ama, usûl ve üslûb rekâketi asılı da rencide edebilir. Vusulsüzlük usulsüzlükten kaynaklanır der ārifler ve zarifler.
Beşincisi, söylediğimin dinleyene ağır gelip gelmemesi beni ilgilendirmez tavırlarına girmek! Böyle bir insanın, “onların sözlerinin çoğunda hayır yok!” âyetini ilâç edinmesi gerekir.
Altıncısı, kitab ve sünnet bağlamında münker şer olan şeyleri, kendi zannı zindanlarında şirin gösterme gayretidir! Sözlerin ayrıntısı çoktur. Bu dertlerin devâsının biri, susmak istediğinde konuşman, konuşmak istediğinde susmandır! Diğeri, susunca günahkâr olacağın durumlarda konuşmandır! Aksi halde konuşmamalısın! Alkışlandığın ortamlarda konuşmaktan sakınmalısın! (F 8/146-151)
Yazmanın çizmenin konuşmanın helâl olduğu anlarda ve şanlarda yazmak çizmek konuşmak; yazmanın çizmenin konuşmanın haram olduğu an ve şanlarda susmak vacibtir! Emr-i bil mârûf ve nehy-i anil münker, ehline erbânına, kitab ve sünnet ālim ve āriflerine farz vâcib, sünnet müstehâb ve mendûb; ilim irfan ehli olmayanlara kaş yapacağız derken göz çıkaracakları için müfsîd, hatta haram ve ğaramdır! Yarım hoca dinden, yarım doktor tenden eder derler ya! Böyle bir şey bu! İnsanın üstüne vazife olan şeyleri yapması bir iştir, bir işe yarar. Üstüne vazife olmayan şeylere soyunmak, iş değil, işgüzarlıktır! İşgüzarlık hiç bi işe yaramaz! İşgüzarlık yapanlar hem kendilerine hem başkalarına zararlı olabilirler! Herşey herkesin üstüne vazife değil! Her şey, ehline ve erbabına vazife! Sen neyin, hangi alanın ehli ve erbabıysan, senin üstüne vazife olan, o alanda çalışıp çabalamandır! O alanın en iyisi, en özeli, en güzeli, en yahşisi olmaya gayret etmendir. Senin alanına girmeyen şeyler bağlamında “Vemâ aleyke! Senin üstüne vazife değil, sana vacib değil!” diyor âyet Abese’de. “Vemâ aleyke ellâ yezzekkâ!” âyetinde netleşmeye bak sen!
Söz ebeliği veya söz gebeliği yeni bir doğuma vesile olabilir elbet belki amma, muamma şu ki bu bağlarda söz doğurma ve doğurtma bağlamında özenli ve düzenli olmak gerek herhalde, zîra, her kelâm kelâm-ı müfîd değil de kelâm-ı müfsîd olabilir! Bu da her şeye ve herkese zarar verir! Yâ Selâââm, yâ Selââm, yâ Selâm!
Mustafa Özdamar
25 Eylül 2022

kitapyurdu.com’dan SATIN AL

kitapaloku.com’dan SATIN AL

ravzakitap.com’dan SATIN AL

dergiyurdu.com’dan SATIN AL