Bu bakışta dikkat ve rıkkat edilecek, özen gösterilecek, özenle irdelenecek ilk âyet; Hakîm Allah’ın Lokman 31/20‘de ve daha pek çok sûrede, ortalama bir ifâde ile: Elem terav ennellahe sehhara leküm ma fissemavati ve ma fil ardı ve esbega aleyküm niamehu zāhireten ve bātıneh! Göklerde ve yerde, her nerde ne varsa hepsini size musahhar kıldık, emrinize âmâde eyledik emrinize verdik! işaretidir!
Duyduk duymadık demeyin! Böyle buyuruyor Allah! Hiç tereddüt etmeyin! Böyle duyuruyor Allah! celle şânühu! Elhamdülillâh!
İlim ve bilim insanlarının bu mahrem muhtevâ bağlamında çooook ciddi çalışmaları lâzım! Onların işi bu! Güzel Allah öyle geniş, öyle gizemli bir sofra açmış ki. Sübhânallaaaah Sübhânallah!
Bu hak ve pâk sofrada, her şey ihsâââân, her şey adâlet!
İnnallahe ye’muru bil adli vel ihsân! Allah, adâlet ve ihsânı emreder! Nahl16/90
İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum felehâ! Bir iyilik yapınca kendinize iyilik etmiş olursunuz; kötülük yapınca da kendinize kötülük etmiş olursunuz! İsra 17/7 Ahsin kemâ ahsenallâhu ileyke! Allah’ın sana ihsân ettiği gibi sen de ihsân et! Kasas 28/77
Adâlet ve ihsân, hem kişisel hem de toplumsal hayatın en vazgeçilmez denge unsurudur. Bu hassas dengeyi bozan, hem kendisine hem de başkalarına zarar verir.
Adâlet ve ihsân, ferdi cemiyeti ve devleti ayakta tutan ana taşıyıcılardır. Adâlet ve ihsânın sağlam ve sağlıklı çalışması için kişinin kamu yararını kendi çıkarının önüne koyarak, bencillikden soyunup dökünerek sencilliği giyinip kuşanması gerekir. Adâlet her şeyi yerli yerince etmek, ihsân da karşılık gözetmeden hep iyilik etmek ve vermekdir. Hadis-i şerifdir: İhsân, Allah’ı görüyormuş gibi kulluk etmekdir! (Buhârî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Ibn Mâce)
Adâlet ve ihsân; en büyük, en <
Bu kutlu ve mutlu kullukta; ten beden, hayat memat emânet! Akıl fikir, duygu düşünce emânet! Mal mülk, tarla tapan, para pul emânet!
İlim bilim herşey bize emânet! Dünya emânet dünyalık emânet!
Karı koca birbirine emânet! Çoluk çocuk, torun torlak emânet! Benim ya da bizim denen her şey bize emânet!..
Güç kuvvet, hareket bereket, gayret dirâyet emânet! İnsan eşya, tabiat kâînat, her şey bize emânet!
İnnallâhe ye’murukum en tueddul emânâti ilâ ehlihâ! Emâneti ehline verin! diyor Nisa 4/58’ de Güzel Allah! Emâneti ehline vermek de emânet!
Emâneti ehline vermemek, emânete hıyânettir! Hıyânet, emânete ihânettir, ihânettir, ihânet! Neûzü billâhi min şurûrî enfüsinâ ve min seyyiāti âmālinâ! Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin seyyiâtından Allah’a sığınırız! Emânete riâyet etmemek münâfıklıktır. Münâfıklığın âlâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler; sözünde durmaz, va’d eder, tersini yapar; emânete hıyânet eder.
Kısa ve öz, net ve berrak, şunu söylüyor Hakk Çalab: size musahhar kıldığım, emrinize âmâde eylediğim şeyler bağlamında, benim adıma, sizler yapın çatın, murâdıma yâredin!
Hüdâ’ya minnet! Bizden istediği şey, Çalabîlikdir, çelebiliktir! Çalabîlik, Çalab’a hilâfettir! Hilâfet de emânettir, emânettir, emân et!
Aman yâ Rab, emân yâ Rab; bize emân et; sırât-ı müstakîme ilet!
Hakk Çalab’ın buyruğunun özü şu:
Âlem âdem her şey size âmâde! Her şeyleri bi şeylere yâr edin!
Yâr olun bâr olmayın kimseye! Hoş bakın, boş bakmayın kimseye! Hor bakmayın ta’n etmeyin kimseye! Her şeyleri bi şeylere yâr edin!
Rabbenâ mâ halakte hâzâ bātılâ! olsun virdiniz hakka bātıla! Kem bakmayın sakın ola ātıla! Her şeyleri bi şeylere yâr edin!
***
Emânet bağlamında en ana, en baba âyet; Ahzab sûresinde yer alan şu ifâdedir:
İnnâ aradnâl emânete ales semâvâti vel ardı vel cibâli feebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehâl insan, innehu kâne zalûmen cehûlâ! Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arzettik, onlar yüklenmekten çekindiler kaçındılar, telâşa kapıldılar; onu ancak insan üstlendi zîra, o çok zâlim ve câhildir! Ahzab 33/72
Bu emânet, Allah’ın yeryüzüne halîfe kıldığı insana verilen hilâfet hil’atıdır! Allah’ın halîfesi halîfetullah olmaklık sıfatıdır! Akıl fikir irâde ve sorumluluk diye yorumluyorlar müfessirler bu hilâfeti! Hilâfetin derûnunda bunların hepsi var!
Bu mukaddes muhtevâ çok mahrem bir esrar yumağıdır! Allah’ın halîfesi olan insan, nasıl çok zâlim, zalûm ve çok câhil, cehûl olabilir sorusuna şöyle bir şey söylenebilir: Vahdetten kesrete inen herşeyde böyle bir öznellik ve nesnellik vardır! Kesretde vahdeti temsil etmek çooook zordur! Çok karmaşık sarmaşık bir gizem var bu muhtevâda! İnsanın fıtratında, yaradılışında, potansiyelinde var olan bu üstlenme ve yüklenme emâneti öylesine ağır ki; bu ağırlık altında çooook darlanan zorlanan, ezilen büzülen; Allah’ın emriyle murâdı arasındaki mahrem iltisakı çözemeyen; ya da tam tersi böbürlenerek şımaran insan, en çok kendine, kendinden taşıp dökülen de ahfâdına, etrafına kıymış olmaklığı yaşıyor mu, yaşıyor! Hz. Âdem’in, biz kendimize kıydık niyâzı bunu simgeliyor olsa gerektir! Allah’dan kula, kuldan kula intıkal eden bütün emânet ve hilâfetlerde böyle bir çözümsüzlük gizemi var mı, vardır! Kim kimi nasıl ve tamı tamına temsil edebilir ki!.. Hiçbir şeyin îzâhı yok! Var diyen, etsin! Eden kendine eder, hakîkatin tamını ve tümünü veremez! Buna imkan yoook, O’na isyan yok!
Şunu söylemiş vaktiyle bu bağlamda Şemseddin Yeşil: <
Allah’ın halîfesi olan insan; yerince ve yeterince merd cömerd, gayretli dirâyetli ve dürüst olmazsa; kendisine verilen, emrine âmâde edilen bu <
Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin; tartılmadan önce amellerinizi tartın uyarısında uyanmak ve her şeyin hesabını kitâbını sağlam yapmak gerekiyor vesselââââm!
***
Konya’da pehlivan, Ankara’da fedâkar, İstanbul’da vefâkâr arkadaşım ve gönüldaşım can insan, öz can insan Mevlüd Özcan, bu bağlamda çooook hayırlı uğurlu duyarlı bir mücâdele adamıydı. Sâdece anılar kanılar ve sanılarla değil hayreti gayreti ve ruhâniyetiyle bizzat, sabrı sebâtı ve hasenâtı ile potansiyel olarak bilfiil yanımızda yöremizde hâlâ yaşıyor olan bir fütüvvet eriydi. Bütün insanları iki cihanda da azîz etme derdiyle çalıştı çabaladı çırpındı. Bismillâh fî emânillah, selâmunaleyküm ve Rahmetullah!
Yâ Selâââm, yâ Selââm, yâ Selâm!
Mustafa Özdamar
11 Eylül 2022